All language subtitles for ThiMuc022

Londra, 2021

Hükümetin

tavsiyesini

dinledim ve...

Aman be, ne diyorlardı?

- Yeniden eğitim.
- Yeniden eğitim.

Seramikçi olmak için
yeniden eğitim aldım çünkü

artık müzisyenlerin mesleklerini
yapmaları mümkün değilmiş.

- Turne yapan sanatçıların.
- Turne sanatçılarının.

Menajerimi dehşete düşürerek

seramikçilik mesleğine
geçmiş bulunmaktayım.

Bunlar Staffordshire heykelleri.

Orijinal eserler.

Harika.

Arkası düz.

- Esasında biblo bunlar.
- Üretim bandında yapılmışlar.

Ve çocuklar yapmış.

- Öyle mi?
- Evet.

Viktorya Dönemi'nde üretim bandında
çalışan çocuklar yapmış.

Küçük elleriyle ve...

Şu çok güzel.

Şuradaki ise ilk yaptığım.

Kazanda kaynatılan bir aziz figürü.

Anladım.

Ama sırlama işlemini yanlış yapmıştık
ve doğru renkleri bulamamıştık.

Pek başarılı bir iş değildi yani.

Bunu yaptıktan sonra,

"Göründüğü kadar kolay
değilmiş" diye düşündüm.

Evet.

Orijinal çizim bu.

Evet, orijinal çizim o.

- Nick mi çizdi?
- Evet.

Bu şekilde yapmak istemiştim.

Kazanda kaynatılan bir
aziz figürü olsun istemiştim.

Her neyse, başlayalım mı?

Doğumdan itibaren şeytanın hayatında
yolculuğa çıkar bizi.

Tamam, bekleyin.

O zaman, şöyle yapabilirim...

Özetle, 18 figürle bir hikâye

şeytanın hikâyesi anlatılıyor.

Reçineden yapılmış bir figür bu.

Bunların hiçbirine
sırlama işlemi yapılmadı.

Burada şeytanı,

bebek olarak görüyoruz.

Bu figürün ismi "Şeytan Uyanıyor".

Tayın yanına sokulmuş.

Bunun ismi ise
"Dünya Şeytana Miras Kalıyor".

Artık bebeklikten çıkmış.

Şeytan burada çocuk hâlinde.

Yanında da küçük bir maymun var.

Küçük, kahverengi bir maymun.

Bunda şeytan bir denizciyle birlikte.

Bu şeytanın ilk aşkı.

Büyüyüp cüretkâr,
tehlikeli şeyler yapıyor.

Şeytan savaşa gidiyor burada.

İsmi "Şeytan Atıyla Savaşa Gidiyor".

Gördüğünüz bu küçük tavşanların hepsine

altın yaldızlama yapılacak.

Artık genç bir adam.

Savaşa giden genç bir adam.

Evet.

Bunun ismi,
"Şeytan Savaştan Dönüyor".

Artık farklı biri.

Boynuzları daha büyük.

Aldığı madalyalarla savaştan dönüyor.

Edindiği savaş deneyimiyle
yüreklenmiş, güçlenmiş hâlde

kafataslarıyla dolu bir tarladan geçiyor.

Burada "Şeytan Evleniyor".

Kadın elinde küçük bir tavşan tutuyor.

Figürlerde ara sıra
tavşanlar görüyoruz.

Çıplak.

Pekâlâ...

Ve şeytan...

Bunun adı ise
"Şeytan İlk Çocuğunu Öldürüyor".

Ve "Şeytan Çocuğu Kurban Ediyor".

Şeytan artık

dünyayla olan bağını

işlediği günahlardan dolayı
koparmış durumda.

Burada da

dünya normal şekilde işliyor.

Tavşanlar.

Çocuklar.

Hayat devam ediyor

ve şeytan da dünyayla
ilgili düşüncelere dalıyor.

Bunun adı "Vicdan Azabı Çeken Şeytan".

İşlediği...

Yalnız ve dünyadan kopuk hâlde.

Ve kafataslarının arasında diz çöküyor.

"Şeytan Yaşlandı".

Ve "Şeytanın Son Dansı".

Bu figürün adı ise
"Şeytan Kan Kaybından Ölüyor".

Ölüyor.

İki denizcinin kollarında ölüyor,

kan kaybederken
şeytanı tutuyorlar.

Kanı buraya kadar akıp
bir göl oluşturmuş.

Bu gölün kenarında iki beyaz kuğu...

Kuğuluk yapıyorlar işte.

İki tane keçi benzeri canlı
ve meşale tutan iki kadın var.

Ve son figür...

Bu son figür.

Reçine kalıp, başka bir şey yapılmadı.

Bitince çok güzel olacak.

Şeytan burada bir yere atılmış.

Ölmeye ve çürümeye terk edilmiş.

Ve bir çocuk diz çöküp

elini şeytana uzatıyor,
affedildiğini anlatmak için.

Çok ama çok güzel olacak.

Adı ne Nick?

Adı "Şeytan Affedildi".

<i>Once there was a song</i>

<i>The song yearned to be sung</i>

<i>It was a spinning song</i>

<i>About the king of rock 'n' roll</i>

<i>The king was first a young prince</i>

<i>The prince was the best</i>

<i>With his black jelly hair</i>

<i>He crashed onto a stage in Vegas</i>

<i>The king had a queen</i>

<i>The queen’s hair was a stairway</i>

<i>She tended the castle garden</i>

<i>And in the garden planted a tree</i>

<i>The garden tree was a stairway</i>

<i>It was sixteen branches high</i>

<i>On the top branch was a nest</i>

<i>Sing the high cloudy nest</i>

<i>In the nest there was a bird</i>

<i>The bird had a wing</i>

<i>The wing had a feather</i>

<i>Spin the feather and sing the wind</i>

<i>The king in time died</i>

<i>The queen’s heart broke like a vow</i>

<i>And the tree returned to the earth</i>

<i>With the nest and the bird</i>

<i>But the feather spun upward</i>

<i>Upward and upward</i>

<i>Spinning all the weather vanes</i>

<i>And you’re sitting at the kitchen table</i>

<i>Listening to the radio</i>

<i>And I love you</i>

<i>And I love you</i>

<i>And I love you</i>

<i>And I love you</i>

<i>And I love you</i>

<i>And I love you</i>

<i>And I love you</i>

<i>Peace will come</i>

<i>Peace will come</i>

<i>And peace will come in time</i>

<i>A time will come</i>

<i>A time will come</i>

<i>A time will come for us</i>

<i>Peace will come</i>

<i>Peace will come</i>

<i>And peace will come in time</i>

<i>A time will come</i>

<i>A time will come</i>

<i>A time will come for us</i>

<i>The bright horses have
broken free from the fields</i>

<i>They are horses of love,
their manes full of fire</i>

<i>They are parting the cities,
those bright burning horses</i>

<i>And everyone is hiding,
and no one makes a sound</i>

<i>And I’m by your side
and I’m holding your hand</i>

<i>Bright horses of wonder
springing from your burning hand</i>

<i>And everyone has a heart
and it’s calling for something</i>

<i>And we are all so sick and tired
of things as they are</i>

<i>Horses are just horses
and their manes aren’t full of fire</i>

<i>And the fields are just fields
and there ain’t no Lord</i>

<i>And everyone is hidden
and everyone is cruel</i>

<i>And there is no shortage of tyrants
and no shortage of fools</i>

<i>And the little white shape dancing
at the end of the hall</i>

<i>Is just a wish that time
can’t dissolve at all</i>

<i>This world is plain to see</i>

<i>It don’t mean we can’t believe</i>

<i>In something and any way</i>

<i>My baby's coming back now</i>

<i>On the next train</i>

<i>I can hear the whistle blowing</i>

<i>I can hear the mighty roar</i>

<i>I can feel the horses prancing</i>

<i>In the pastures of the Lord</i>

<i>Oh the train is a-coming</i>

<i>And I'm standing here to see</i>

<i>And it's bringing my baby</i>

<i>Right back to me</i>

<i>Well, there are some things</i>

<i>Too hard to explain</i>

<i>But my baby’s coming home now</i>

<i>On the 5.30 train</i>

<i>This world is beautiful</i>

<i>Held within its stars</i>

<i>I keep it in my heart</i>

<i>The stars are your eyes</i>

<i>I loved them right from the start</i>

<i>A world so beautiful</i>

<i>And I keep it</i>

<i>In my heart</i>

<i>A ghosteen dances in my hand</i>

<i>Slowly twirling, twirling, all around</i>

<i>Glowing circle in my hand</i>

<i>Dancing, dancing, dancing, all around</i>

<i>In my hand</i>

<i>A ghosteen dances in my hand</i>

<i>In my hand</i>

<i>Slowly twirling, twirling, all around</i>

<i>All around</i>

<i>Glowing circle in my hand</i>

<i>In my hand</i>

<i>Dancing, dancing, dancing, all around</i>

<i>All around</i>

<i>Here we go</i>

<i>There goes the moonlit man</i>

<i>Got a suitcase in his hand</i>

<i>He's moving on down the road</i>

<i>Things tend to fall apart</i>

<i>Starting with his heart</i>

<i>He kisses you lightly and he leaves</i>

<i>Leaves your sleeping body</i>

<i>Curled and dreaming
around your smile</i>

<i>Your smile</i>

<i>Well, the three bears watch the TV</i>

<i>They age a lifetime, O Lord</i>

<i>Mama Bear holds the remote</i>

<i>Papa Bear he just floats</i>

<i>And Baby Bear he has gone</i>

<i>To the moon in a boat</i>

<i>Oh in a boat</i>

<i>I’m speaking about love now</i>

<i>How the lights of love go down</i>

<i>You’re in the back room
washing his clothes</i>

<i>Love's like that you know</i>

<i>It's a tidal flow</i>

<i>And the past with
its fierce undertow</i>

<i>Won't ever let us go</i>

<i>Won't ever let you go</i>

<i>If I could move the night I would</i>

<i>And I would turn the world
around if I could</i>

<i>There's nothing wrong with loving something</i>

<i>You can’t hold in your hand</i>

<i>You’re sitting on the edge of the bed</i>

<i>Smoking and shaking your head</i>

<i>Well there’s nothing wrong
with loving something</i>

<i>That can barely even stand</i>

<i>That can't understand</i>

<i>Well, there goes your moony man</i>

<i>Got a suitcase in his hand</i>

<i>Every road is lined with animals</i>

<i>That rise from their blood and walk</i>

<i>Well the moon won’t get a wink of sleep</i>

<i>If I stay all night and talk</i>

<i>If I stay all night and talk</i>

Marianne koltuğa geçmek ister misin,
yoksa orası iyi mi?

- Koltuğa geçeyim.
- Tamam.

- Oturtalım mı seni?
- Olur.

Tamam.

Bunu bırakmam lazım.

- Hazır mısın?
- Evet.

Şuradan geçelim.

Tamam.

Umarım bu hâllerimi çekmiyorsunuzdur.

Ama çektiğinize emimin.

Her şeyi çekiyoruz Marianne.

Of ya...

Şöyle yapabiliriz, beğenmezsen...

Hayır, aylardır ne kadar hasta
olduğumu kayda geçirmek lazım.

Şu anki hasta hâlimi de.

Kaldıralım şunu, tamamdır.

Şarkı sözleri nerede?

- Tamam.
- Pekâlâ.

Disiplinli olmalıyız

çünkü zor nefes alıyorum.

Sen "Şimdi başla" de, ben de başlarım.

- Tamam.
- Ve oksijenimi çıkarmam gerekecek.

Tamam.

- Anladın mı?
- Anladım.

Güzel.

Waz, bilgisayarın tamam mı? Hazır mısın?

- Warren.
- Efendim.

Az önce "Waz" mı dedi sana?

- Evet Marianne.
- Waz.

Lakabın mı?

Evet...

Çok kötü!

Ama kolay.

- Waz mı?
- Lakabı o.

Waz.

Çok şaşırdım.

Neden?

- Bilmem ki.
- Avustralyalılar böyle işte.

Böyle huyları var.

Ne?

Avustralyalıların böyle huyları var.

Evet, var galiba.

Warren'a Waz, Barry'ye Baz diyoruz.

Anladım.

Senin lakabın ne?

- Andrew.
- Pekâlâ.

Gördün mü bak?

Marianne'i de kimse kısaltamaz.

- Öyle mi?
- Evet.

Lakabın olmadı mı hiç?

- Hiç olmadı.
- "Faithfull" değil miydi?

"Faithless" daha doğru.

Hazır mıyız?

- Hazır mısın Chris?
- Evet.

- Amy.
- Evet, buradayım.

Ne durumdayız?

Flaşlar hazır mı?

"Hazır mısınız?" dediğinde
"Evet" demeniz gerek.

Flaşlar hazır mı?

- Hazır.
- Evet, hazır.

- Tamam o zaman.
- Tamam.

Pekâlâ.

- Hazırız Marianne.
- Tamam.

Oksijenini çıkarabiliriz.

Çıkarabilir misin?

Pekâlâ.

Yanağıma da biraz daha sürüver.

- Tamam, pekâlâ.
- Tamamdır.

Evet.

Tamam.

- Herkes hazır mı?
- Evet.

Işığı alalım.

- Evet.
- Motor!

Senin sıran Chris.

"İşten Önce Dua”

“Yüce, Çetin

Uzak yıldızların yolunu açan sen,

Şimdi bu ruhu yanına al.

Mutlak, soyutlanmış acısını dindir,

Huzursuz, sessiz,

Tertemiz bir nota çıkar,

Flüt gibi berrak ve çarpıcı,

Netleştir sesi.

Çetin, Yüce

Değişmez şarkıyı çürüyen akciğerden

Lütfunla çıkaran sen,

Mutlak bir biçim ver ona."

<i>If I could sail a galleon ship</i>

<i>Long lonely rider cross the sky</i>

<i>Seek out mysteries while you sleep</i>

<i>And treasures money cannot buy</i>

<i>For you know I see you everywhere</i>

<i>A servant girl, an empress</i>

<i>My galleon ship would will fly and fall</i>

<i>Fall and fly and fly and fall</i>

<i>Deep into your loveliness</i>

<i>And if we rise, my love</i>

<i>Before the daylight comes</i>

<i>A thousand galleon ships will sail</i>

<i>Ghostly around the morning sun</i>

<i>For we are not alone it seems</i>

<i>So many riders across the sky</i>

<i>The winds of longing in their sails</i>

<i>Searching for the other side</i>

<i>And if we rise, my love</i>

<i>Oh my darling precious one</i>

<i>We’ll stand and watch the galleon ships</i>

<i>Circle around the morning sun</i>

<i>As the city rises up</i>

<i>As the city rises up</i>

<i>As the city...</i>

Dostum!

Çok güzel.

Bu tamam.

Buzdan heykel işine geri dönüş.

Bu da tamam.

"Waiting For You" tamam.

"Bright Horses" tamam.

O zaman "Hollywood".

Hadi bakalım!

Başlayalım.

<i>The fires continued through the night</i>

<i>The kid with a bat face
appeared at the window</i>

<i>Then disappeared into the headlights</i>

<i>I was halfway to the Pacific Coast</i>

<i>I had left you in your longing</i>

<i>In your yearning like a ghost</i>

<i>There is little room for wonder, now</i>

<i>And little room for wildness too</i>

<i>We crawl into our wounds</i>

<i>I’m nearly all the way to Malibu</i>

<i>I’m gonna buy me a house up in the hills</i>

<i>With a tear-shaped pool
and a gun that kills</i>

<i>Cause they say there is
a cougar that roams these parts</i>

<i>With a terrible engine of wrath
for a heart</i>

<i>That she is white and rare
and full of all kinds of harm</i>

<i>And stalks the perimeter all day long</i>

<i>But at night lays trembling in my arms</i>

<i>And I’m just waiting now</i>

<i>For my time to come</i>

<i>And I'm just waiting now</i>

<i>For my time to come</i>

<i>And I'm just waiting now</i>

<i>For my place in the sun</i>

<i>And I'm just waiting now</i>

<i>For peace to come</i>

<i>And I’m just waiting now</i>

<i>For my time to come</i>

<i>And I'm just waiting now</i>

<i>For my time to come</i>

<i>And we hide in our wounds</i>

<i>And I’m nearly all the way to Malibu</i>

<i>And I know my time
will come one day soon</i>

<i>I’m waiting for peace to come</i>

<i>I’m nearly all the way to Malibu</i>

<i>Oh, babe, we're on the run,
we're on the run</i>

<i>We're on the run</i>

<i>Halfway down the Pacific coast</i>

<i>Well I left you sleeping like a ghost</i>

<i>In your wounds</i>

<i>Darling your dreams
are your greatest part</i>

<i>I carry them with me in my heart</i>

<i>Darling your dreams
were your greatest part</i>

<i>I carry them with me in my heart</i>

<i>Somewhere, don’t know</i>

<i>Now I’m standing on the shore</i>

<i>All the animals roam the beaches</i>

<i>The sea creatures rise out of the sea</i>

<i>Now I’m standing on the shore</i>

<i>All the animals begin to run</i>

<i>The kid drops his bucket and spade</i>

<i>And climbs into the sun</i>

<i>Kisa had a baby but the baby died</i>

<i>Goes to the villagers
says my baby’s sick</i>

<i>The villagers shake
their heads and say to her</i>

<i>Better bury your baby in the forest quick</i>

<i>It’s a long way to find
peace of mind, peace of mind</i>

<i>It’s a long way to find
peace of mind, peace of mind</i>

<i>Kisa went to the mountain and asked the Buddha</i>

<i>My baby’s sick! Buddha said, don’t cry</i>

<i>Go to each house and
collect a mustard seed</i>

<i>But only from a house
where no one had died</i>

<i>Kisa went to each house in the village</i>

<i>My baby’s getting sicker, poor Kisa cried</i>

<i>But Kisa never collected
one mustard seed</i>

<i>Because in every house
someone had died</i>

<i>Kisa sat down in the old village square</i>

<i>She hugged her baby
and cried and cried</i>

<i>She said everybody
is always losing somebody</i>

<i>Then walked into the
forest and buried her child</i>

<i>Everybody’s losing someone</i>

<i>Everybody’s losing someone</i>

<i>It’s a long way to find
peace of mind, peace of mind</i>

<i>It’s a long way to find
peace of mind, peace of mind</i>

<i>And I’m just waiting now
for my time to come</i>

<i>And I’m just waiting now
for peace to come</i>

<i>For peace to come</i>

Gel.

Bir hafta kadar yoktum,
geri geldiğimde ise...

Televizyon yerde yatıyordu resmen.

Üzerine bir şey düşmüştü.

Her yer bok içindeydi resmen.

Sanki televizyon parti vermiş gibiydi.

Kendini dışarı...

Kendini camdan dışarı atmış.

"Sikerler!" deyip
partilemişti sanki televizyon.

Çok komikti.

Bunu gördün mü?

Cidden çok güzel.

Bu bir herbaryum. Röprodüksiyon.

İnanılmaz bir şey.

Şair Emily Dickinson, evet.

Onun herbaryumu mu?

14 yaşında yapmış
bu bitki koleksiyonunu.

Daha sonra...

Sanırım dünyanın en narin kitabı.

Orijinalinin fotoğraflarını
çekip kopyasını yaptılar.

Çok güzel.

Dün geceki kayıtları
gözden geçirirken çok eğlendim...

Hatırladığım kadarıyla...

Şuna bir baksana.

Oha! Masaüstüne bak Robbie.

Kâbus gibi lan!

Aradığın şeyi nasıl buluyorsun?

Çok iyi değil mi?

Herkesin masaüstü böyle değil mi ki?

Biçim ve düzen algısı
diye bir şey yok bende.

Daha sonra bir düzenleme yapabiliriz,

ama asıl mesele, ânı tam
anlamıyla yaşayabilmek.

Oluruna bırakabilmek.

Serbest atış yapıyoruz, öylece
oturup çalmaya başlıyoruz yani.

Saatlerce bir sürü şey yapıp

onlar arasından o anları
bulmaya çalışıyoruz.

Hayır, aslında şarkılar hazırdı.

Şarkı sözleri hazırdı ama
tecrübelerimden biliyorum ki

muhtemelen o şarkılardan tatmin olmazdık.

Nick'le çalışmanın en güzel yanı

her şeyi denemeye hazır biri olması.

Hep daha çok denemeye açık.

Warren neredeyse her zaman
daha verici bir rolde.

Alıcı rolünde olmadığını söyleyebilirim.

Bu durumu kendisi için adaletsiz ve yanlış
olarak görme hakkı olmasına rağmen.

<i>Ghosteen</i> albümünü yaparken
ilk kayıt seansının son gününe doğru

Nick ayağa kalktı ve dışarı çıkarken

"Pedalının sesine daha fazla
dayanamayacağım!" dedi.

Sürekli çalıp duran bir ses vardı.

30 dakika boyunca aynı tonda çaldım.

Oturup şarkı yazmam ve şarkıları stüdyoya
götürmem anlamsız diyebilirim çünkü...

Warren'ın yüzünü tutup

"Warren, şimdi bir şarkı söyleyeceğim.

Benim yazdığım bir şarkı.

Bunlar da akorları" dersem
durum farklı olur tabii...

Neden bilmiyorum ama
bir şeyi kafaya koyduğumda

o işten bir daha kopamıyorum.

Bence farklı bir durum.

Bir ton sorun yaşıyoruz.

Warren ile aynı odaya
girince bir ton sorun yaşıyoruz.

Ama öyle anlar var ki...

Tuhaf bir ruh hâline giriyoruz.

O an neler olduğunu anlayamıyoruz.

İşte o zaman bir şeyler üretiyoruz.

Benim için olağanüstü
bir deneyime dönüşüyor.

Kendimi kaptırıyorum.

Büyüleniyorum...

O anda değil,

gerçi o anın büyüsüne de kapılıyorum ama

ansızın o sesleri duyunca afallıyorum.

Ama aslında bir saçmalık
okyanusundaki damlalar gibiler.

- Anlatabildim mi?
- Evet.

Burada öylesine takılıyoruz.

- Şimdi başlıyor.
- Evet.

<i>I'm just waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for...</i>

Performansı sergilemek de zor çünkü
koduğumun akordunu bekliyorum.

Anormal bir yavaşlık seziyorum.

Bir de diğer türlü deneyelim.

Tamam, senin sesi halletmeliyiz.

- Yapabilir miyiz şu an?
- Evet.

Evet.

Bu kadarına gerek yok.

Mick ve Blixa varken
Bad Seeds'e nasıl dahil oldu?

Yan rol üstlendi.

Yapılan şeylere ufak
dokunuşlar katıyordu sadece.

Ve sonra tek tek bütün
Bad Seeds üyelerinin işini bitirdi.

Kendine dikkat etsen iyi olur dostum.

Sadece ben ve Waz kalmış olabiliriz.

Evet, biliyorum.

Sırada ben varım.

Daha çok şarkı söylemeye
başladığını fark ettim.

Evet.

- Hazır mıyız?
- Evet.

- Beklemede kalın.
- Herkese iyi şanslar!

<i>All through the night we drove</i>

<i>And the wind caught her hair</i>

<i>And we parked on the beach</i>

<i>In the cool evening air</i>

<i>Well, sometimes it’s better
not to say anything at all</i>

<i>Your body is an anchor</i>

<i>Never asked to be free</i>

<i>Just want to stay in the business</i>

<i>Of making you happy</i>

<i>I'm just waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>A priest runs through the chapel</i>

<i>All the calendars are turning</i>

<i>A Jesus freak on the street</i>

<i>Says He is returning</i>

<i>Well, sometimes a little bit of faith</i>

<i>Can go a long, long way</i>

<i>Your soul is my anchor</i>

<i>I never asked to be freed</i>

<i>Well, sleep now, sleep now</i>

<i>Take as long as you need</i>

<i>Cause I’m just waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>Waiting for you</i>

<i>To return</i>

<i>To return</i>

<i>To return</i>

<i>I am beside you</i>

<i>I am beside you</i>

<i>I am beside you</i>

<i>I am beside you</i>

<i>Look for me</i>

<i>Look for me</i>

<i>I am beside you</i>

<i>Look for me</i>

<i>I try to forget</i>

<i>To remember</i>

<i>That nothing is something</i>

<i>Where something is meant to be</i>

<i>I am beside you</i>

<i>I am beside you</i>

<i>Look for me</i>

<i>Look for me</i>

<i>I think they</i>

<i>I think they’ve gathered here for me</i>

<i>I am within you</i>

<i>You are within me</i>

<i>I am beside you</i>

<i>You are beside me</i>

<i>I think they’re singing to be free</i>

<i>I think they’re singing to be free</i>

<i>I think my friends have gathered
here for me</i>

<i>I think they’ve gathered
here for me</i>

<i>To be beside me.</i>

<i>Look for me</i>

<i>Look for me</i>

<i>Look for me</i>

Binlerce soru var.

Yüz binlerce soru.

38.065 tane soru var.

Hepsini size okumayacağım.

E tabii.

Ama göz atıp aralarından
birkaç tanesini seçebilirim.

"Ağabeyim David iki yıl önce öldü.

Daha 24 yaşındaydı, bense 19'dum.

Herkesin hayatına devam edip
onu unuttuğunu hissediyorum.

Öfkemi salıvermekten korkuyorum.

Ya öfkem olmadan kendimi tanıyamazsam?

Tuttuğum yas, o kadar uzun süredir
ayrılmaz bir parçam ki.

Allison."

“The Red Hand Files”
projesinin en sevdiğim yanı

ve aslında projeyi ruhani bir
iş olarak görmemin sebebi

bu sorular üzerinde bir
süre düşünmem gerekmesi

ve hemen cevap verememem.

Hemen cevap verdiğimde

mizacımın daha iyi tarafıyla
cevap veremiyorum diyebilirim.

- Mantıklı geldi mi?
- Evet.

Kişinin ne söylediği üzerine düşünüp

soruyu içselleştirmek

ve soran kişinin hâlini anlamak
birkaç günümü alıyor.

Kolayca yapabildiğim bir şey değil bu.

Bu yüzden “The Red Hand Files”, mizacımın
daha iyi taraflarına yönlendiriyor beni.

İskoçya'dan Billy.

"Karım beni evden kovdu.

İşten atıldım.
Hepsi bir hafta içinde oldu.

İntihar fikri aklımdan çıkmıyor.

İnsan, hayatı üzerinde hiçbir kontrolü
olmadığı fikriyle nasıl başa çıkabilir?"

Bu da çok güzel bir soru.

Ve çok dokunaklı.

Bu sorular çok etkileyici çünkü...

Aslında...

İnsanın başına bir şey geldiğinde

ilk işi buraya yazmak olmaz.

Danışabileceği hiç kimsesi olmayan
çaresiz insanlardan gelen sorular bunlar.

Bu soruları gönderdikleri yer...

- Boşluk.
- Evet, boşluğa gönderiyorlar.

<i>There are some people trying
to find out who</i>

<i>There are some people trying
to find out why</i>

<i>There are some people who aren’t
trying to find anything</i>

<i>But that kingdom in the sky</i>

<i>I'm going to the river</i>

<i>Where the current rushes by</i>

<i>I'm going to the river</i>

<i>Where the current rushes by</i>

<i>I’m gonna swim to the middle</i>

<i>Where the water is real high</i>

<i>Hand of God</i>

<i>Coming from the sky</i>

<i>Hand of God</i>

<i>Coming from the sky</i>

<i>Gonna swim to the middle</i>

<i>And stay out there for a while</i>

<i>Way down low</i>

<i>Way down low</i>

<i>Let the river cast its spell</i>

<i>On me</i>

<i>Let the river cast its spell</i>

<i>On me</i>

<i>Hand of God
hand of God</i>

<i>Hand of God,
hand of God, hand of God</i>

<i>Hand of God,
hand of God, hand of God</i>

<i>Singing boy sitting on the bridge</i>

<i>Singing boy sitting on the bridge</i>

<i>Throwing pennies off the edge</i>

<i>Peasants working in the fields</i>

<i>Keep their heads way down low</i>

<i>Way down low</i>

<i>They don’t want to let on
what they know</i>

<i>Hand of God,
hand of God, hand of God</i>

<i>They're way down low</i>

<i>Hand of God, hand of God</i>

<i>Way down low</i>

<i>Hand of God</i>

<i>Grab those pennies</i>

<i>Count them, ten</i>

<i>Grab those pennies</i>

<i>Count them, ten</i>

<i>Hand of God</i>

<i>Never come up again</i>

<i>Let the river cast its spell</i>

<i>Let the river cast its spell</i>

<i>On me</i>

<i>Hand of God, hand of God...</i>

<i>Hand of God, hand of God
hand of God...</i>

<i>You're a body of water</i>

<i>Flowing across the bed</i>

<i>You're a body of water</i>

<i>Flowing across the motel bed</i>

<i>Gonna swim to the middle</i>

<i>Never come up again</i>

<i>Let the river cast its spell</i>

<i>Let the river cast its spell</i>

<i>On me</i>

<i>Yeah,</i>

<i>Hand of God, hand of God...</i>

<i>Hand of God, hand of God...</i>

<i>Going to the river</i>

<i>Where the current rushes by</i>

<i>I'm going to the river</i>

<i>Where the current rushes by</i>

<i>Gonna swim to the middle</i>

<i>Stay out there a while</i>

<i>Hand of God, hand of God,
hand of God</i>

<i>Let the river cast its spell</i>

<i>On me</i>

<i>Sevgili Billy,</i>

<i>“The Red Hand Files”a
gelen mektupların çoğu</i>

<i>esasında farklı şekillerde
aynı soruyu soruyor.</i>

<i>Senin sorduğun soruyu.</i>

Nasılsın Corin?

İyiyim, çok iyiyim.

Dünden beri görüşmedik.

<i>Hayatım üzerinde hiçbir kontrolüm
olmadığı fikriyle nasıl başa çıkabilirim?</i>

<i>Bu soruya çoğu zaman
ihanet, öfke, içerleme</i>

<i>ve umutsuzluk duyguları eşlik eder.</i>

<i>Gerçek şu ki hepimizin hayatı
tehlike ve risklerle dolu,</i>

<i>her an facianın eşiğindeyiz.</i>

<i>Hayatındaki düzenin pamuk
ipliğine bağlı olduğunu fark ettin.</i>

<i>Varoluşun en basit gerçeği bu
ve hepimiz için geçerli.</i>

<i>Zamanla hepimiz kontrolün
bizde olmadığını anlıyoruz.</i>

<i>Kontrol hiç bizde olmadı.</i>

<i>Hiçbir zaman da olmayacak.</i>

<i>Ama güçsüz de değiliz.</i>

<i>Hayatın önümüze çıkardığı şeylere
nasıl tepki vereceğimiz bize bağlı.</i>

<i>Çöküp iyice dibe batabilirsin.</i>

<i>Yaşadığın talihsizlikler yüzünden
hissizleşip hayata küsebilirsin.</i>

<i>Ya da hayatın sunduğu
fırsatlara doğru ilerleyebilirsin.</i>

<i>Değişim ve yenilenme fırsatlarına doğru.</i>

<i>Hayat sana daima alternatif
bir yol sunacaktır Billy.</i>

<i>O yolu bul ve o yolda ilerle.</i>

<i>O yolu seçmek,</i>

<i>hayatın hepimize yaptığı kötü sürprizler
karşısında güçlü bir başkaldırıdır.</i>

<i>Sevgiler, Nick.</i>

Bir şey söyle.

Kulak içi kulaklıktan daha mı iyi bunlar?

Alçaltalım Nick.

Evet, alçaltabildiğin kadar alçalt.

- Daha iyi mi?
- Sen söyle.

Tutmamı istiyorsan tutabilirim.

Hayır, hayır. Dengesini sağlayalım yeter.

Perdeyi kapatmamız gerek.

- Perdeyi kapatmamız gerek!
- Çak.

Teşekkürler.

Bir dakika bekleyelim millet.

Rahatlayalım.

<i>The white hunter sits on his porch</i>

<i>With his elephant gun and his tears</i>

<i>He’ll shoot you for free</i>

<i>If you come around here</i>

<i>A protester kneels on the neck of a statue</i>

<i>The statue says I can’t breathe</i>

<i>The protester says now you know how it feels</i>

<i>And kicks it into the sea</i>

<i>I am a Botticelli Venus with a penis</i>

<i>Riding an enormous scalloped fan</i>

<i>I’m a sea foam woman
rising from the spray</i>

<i>And I’m coming to do you harm</i>

<i>With the gun in my pants
full of elephant tears</i>

<i>And a seahorse on each arm</i>

<i>With my elephant gun of tears</i>

<i>I’ll shoot you all for free</i>

<i>If you ever think of
coming round here</i>

<i>I’ll shoot you in the fucking face</i>

<i>I’m an ice sculpture lying in the sun</i>

<i>I’m an ice sculpture
with an elephant gun</i>

<i>I’m an ice sculpture made
of elephant-sized tears</i>

<i>Raining gas and salt upon your heads</i>

<i>The president has called in the Feds</i>

<i>I’ve been planning this for years</i>

<i>I'll shoot you in the fucking face</i>

<i>If you so much as look at me</i>

<i>I'll shoot you just for fun</i>

<i>I'm a statue lying
on my side in the sun</i>

<i>With the memory of an elephant</i>

<i>Evaporating before your eyes</i>

<i>Becoming a great grey cloud of wrath</i>

<i>Roaring my salt upon your earth</i>

<i>I'll shoot you all for free</i>

<i>If you so much as look at me</i>

<i>A time is coming</i>

<i>A time is nigh</i>

<i>For the kingdom</i>

<i>In the sky</i>

<i>Don’t ask who</i>

<i>Don’t ask why</i>

<i>There’s a kingdom in the sky</i>

<i>We’re all coming home</i>

<i>For a while</i>

<i>A time is coming</i>

<i>A time is nigh</i>

<i>A time is nigh</i>

<i>For the kingdom in the sky</i>

<i>We’re all coming home</i>

<i>For a while</i>

<i>A time is coming</i>

<i>A time is nigh</i>

<i>For the kingdom in the sky</i>

<i>We’re all coming home</i>

<i>In a while</i>

Evet!

Evet!

Evet, eskiye göre çok daha mutluyum.

Bu hiç derdim olmadığı
anlamına gelmiyor tabii ki.

Ama benim için
en önemli şey mutluluk değil.

Hayatta bir şeyleri
anlamlı bulmam önemli.

Buna daha bağlıymışım gibi hissediyorum.

Ve bu beni daha mutlu ediyor.

Hayatımda işimden
bağımsız bir anlam bulmak

beni mutlu ediyor.

Yaratıcı hayatıma bağlı
olmayan bir anlam bulmak.

Bir şeye doğru ilerliyormuşum
gibi hissediyorum,

dünyanın anlamlı bir yer
olduğunu hissediyorum.

Dünyanın temelinde anlamlı
olduğunu hissediyorum.

Ve insanların anlamlı varlıklar olduğunu.

<i>This morning crawls towards us, darling</i>

<i>With a memory in its paws</i>

<i>A child swims between two boats</i>

<i>Her mother waving from the shore, darling</i>

<i>We won’t get to Amsterdam</i>

<i>Or that lake in Africa, darling</i>

<i>And we won’t get to anywhere</i>

<i>Anytime this year, darling</i>

<i>We won’t get to anywhere, darling</i>

<i>Anytime this year</i>

<i>And we won’t get to anywhere, baby</i>

<i>Unless I dream you there</i>

<i>And we won’t get to Albuquerque</i>

<i>Anytime this year</i>

<i>We won’t get to anywhere, darling</i>

<i>Unless you take me there</i>

<i>Take me there</i>

Hadi.

Gelin.

Yanımıza yaklaşın.

Hepinize teşekkür ederim.

Bizimle ilgilendiğiniz ve
yaptığınız her şey için teşekkürler.

Çok güzeldi.

Hepinize teşekkürler.

Şarkıcılar.

Yaylılar.

İşimiz bitmiş gibi oldu.

- Ve Bayan Covid.
- Ama bitmedi.

Kesinlikle bitmedi.

Başa dönelim.

Pekâlâ.

Bu arada bitmiş olabilir.

Tamam.

"Yazdığın sözlere ve müziğine,

zor zamanlarımda akıl sağlığımı
koruduğu için müziğine minnettarım.

Merak ediyorum, tüm bunların ardında,
müziğin, sözlerin, takım elbiselerin,

kederin, şefkatin, utancın, suçluluğun
ve neşenin ardında sen kimsin?

İrlanda'dan Kev."

Buna ne cevap verirsin?

Bilmiyorum.

Sanırım birkaç yıl önce sorsaydın
kendimi farklı bir şekilde

tanımlardım.

Önceden kendimi bir müzisyen

veya yazar olarak tanımlardım.

Mesleğimle ilgili olan bu tanımlardan

uzaklaşmaya çalışıyorum.

Ve kendimi bir insan olarak görüyorum.

Bir eş olarak, bir baba olarak.

Müzik yapan ve bir şeyler yazan

bir eş, baba, arkadaş ve
vatandaş olarak görüyorum.

Tam tersinden ziyade.

<i>I am travelling appallingly alone</i>

<i>On a singular road</i>

<i>Into the lavender fields</i>

<i>That reach high beyond the sky</i>

<i>People ask me how I've changed</i>

<i>I say it is a singular road</i>

<i>And the lavender has stained my skin</i>

<i>And made me strange</i>

<i>The lavender is tall and reaches</i>

<i>Beyond the heavenly cover</i>

<i>I plough through this furious world</i>

<i>Of which I’m truly over</i>

<i>We don’t ask who</i>

<i>We don’t ask why</i>

<i>There is a kingdom in the sky</i>

<i>And sometimes I hear my name</i>

<i>Oh where did you go?</i>

<i>But the lavender is broad</i>

<i>And it’s a singular road</i>

<i>Once I was running with my friends</i>

<i>All of them busy with their pens</i>

<i>But the lavender grew rare</i>

<i>What happened to them?</i>

<i>There is a kingdom in the sky</i>

<i>There is a kingdom in the sky</i>

<i>Sometimes I see a pale bird</i>

<i>Wheeling in the sky</i>

<i>But that is just a feeling</i>

<i>A feeling when you die</i>

<i>Where did they go?</i>

<i>Where did they hide?</i>

<i>We don't ask who</i>

<i>We don't ask why</i>

<i>There is a kingdom in the sky</i>

<i>There is a kingdom in the sky</i>

<i>Where did they go?</i>

<i>Where did they hide?</i>

<i>We don't ask who</i>

<i>We don't ask why</i>

<i>There is a kingdom in the sky</i>

<i>There is a kingdom...</i>

Zaman zaman sinir olsam da
bu filmi yapmaktan çok keyif aldım.

Yani aslında...

Film yapma sürecini sevmem.

Kimse sevmez zaten.

Hayır, hayır.

Earl ile konuşuyordum...

Earl ile telefondayım.

Earl'e merhaba diyelim.

Ama...

Filme çekiliyorsun, saklansan iyi olur.

Saklanma Earlie.

Saklanmıyorum, buradayım.

Odamda cenin pozisyonunda
yerde yatıyordum.

Aradayken...

“Balcony Man” şarkısını
tekrar çekmemiz gerekiyordu.

İlkini çekerken ne bok
yiyordunuz bilmiyorum ama...

Görünce "Mükemmel olmuş!" diyeceksin.

Ve Earl...

"Siktir be! Tekrar çekmemiz
gerekiyormuş" diye sızlanıyordum.

O sırada Belfast'ta
bir filmin çekimindeydi.

"Baba, gerçekten zor olduğunu biliyorum.

Film çekmenin çok zor olduğunu biliyorum.

Hiç hazzetmediğini biliyorum ama artık

mızmızlanmayı bırak amına koyayım!" dedi.

"Peki..." dedim.

"Gidip söyle işte şarkıyı" dedi.

- Sonra görüşürüz.
- Tamam.

- Görüşürüz!
- İyi misin? İyi misin orada?

- Evet, evet.
- Tamam.

Görüşürüz.

Hoşça kal.

<i>What am I to believe?</i>

<i>I'm the balcony man</i>

<i>Where everything is ordinary until it is not</i>

<i>I'm the balcony man</i>

<i>I am two hundred pounds
of packed ice</i>

<i>Sitting on a chair
and in the morning sun</i>

<i>Putting on my tap dancing shoes</i>

<i>Oh my lap dancing shoes</i>

<i>In the morning sun</i>

<i>I'm the balcony man</i>

<i>Now I'm Fred Astaire</i>

<i>You think you have a plan
until I hit the stairs</i>

<i>I’m two hundred pound
bag of blood and bone</i>

<i>Leaking on your favourite chair</i>

<i>I put on my lap dancing shoes</i>

<i>In the morning sun</i>

<i>And this morning is
amazing and so are you</i>

<i>This morning is
amazing and so are you</i>

<i>This morning is amazing
and so are you</i>

<i>In the morning sun</i>

<i>What am I to think
on this balcony, Fred?</i>

<i>Where everything is
amazing that stays in bed</i>

<i>I’m a two hundred pound octopus under a sheet</i>

<i>Dancing round your world
with my hands and feet</i>

<i>And this much I know to be true</i>

<i>Yeah, this much I know to be true</i>

<i>This much I know to be true</i>

<i>Yes this much I know to be true</i>

<i>This morning is amazing
and so are you</i>

<i>This morning is amazing
and so are you</i>

<i>This morning is amazing
and so are you</i>

<i>This morning is amazing
and so are you</i>

<i>This morning is amazing
and so are you</i>

<i>This morning is amazing
and so are you</i>

<i>You are languid and lovely and lazy</i>

<i>And what doesn’t kill you just
makes you crazier</i>

- Evet!
- Evet!

Kumbaya'ya katıl!

Kumbaya'yı söylemek zorunda mıyım?

Kaçamazsın dostum.

Dostum.

Tam piyano çaldığında
gelen ışık nasıldı Robbie?

İnanılmaz!

Harika.

Tamam, bir sonraki
aşamaya geçebiliriz artık.

- Yaşasın!
- Çok şükür! Bravo Rob.

Pencereleri kapatın.

Evet.

Orijinalinde ikinci yarıda çalıyor.

İlk dörtlüğün ikinci yarısını çalıyorduk.

Öyle mi?

Evet, ikinci yarısını.

Sönüyor Jake.

Döndürebilirsin.

Ama...

Işıklarla iyi görünmüyor.

- Güçlü görünmüyorlar.
- Susie yarın gelmeyecek.

Sönüyor, hâlâ aynı.

Tamam...

Gerçekten hayal kırıklığına
uğradım ve üzüldüm.

Geri dönebiliriz...

Aşı olduktan sonra hastalanmış.

- Bugün üçüncü gün.
- Evet.

Yarın hâlâ hasta olursa...

Gelemeyeceğini hissediyorum.

Onunla konuşabilirsin.

- Çok, çok uzun zaman önce...
- Bilmiyorum.

Merhaba.

Hayır, cidden...

Andrew benim...

...sevgilimle evlendi.

Çocukları oldu.

- Kesme burayı...
- Bunun hakkında bir şarkı yazdım.

Sonraki çeyreğe geçelim.

Şarkının adı Deanna.
O şarkıyı biliyor musunuz?

Tekrar çekmeliyiz.

Önümüzde 15 dakika var. Hızlı olalım!

- Çekiyoruz.
- Onunla evlendi.

Ne yapıyoruz? Hadi! Tekrar!

Nasıl yani?

Her zaman mesafe açısından bakın.

Bir rol alacak mısın?

Kalemi olan var mı?

Kahve alabilir miyiz?

Rachel bana bir Americano getirsin.

Hayır, soğuk sütlü bir
fincan kahve sadece.

Zekice.

Hazır mısınız?

Şunu yapalım.

- Kamera kayıtta!
- Kamera kayıtta!

Steadicam umarım yetişir.

Çak!

Pardon, pardon.

- Kes!
- Pardon.

- Kes! Kes!
- Pardon.

Biri koşup...

Tekrardan alalım, tamam mı?

Tek duyabildiğim Andrew'un çığlıkları.

Filmin adı bu.